Hanan Pacha Kayıtları (I)

Hanan Pacha Kayıtları (I)
Hanan Pacha Kayıtları (I)NameHanan Pacha Kayıtları (I)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, loc_fam_book_family_1054
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionNesilden nesile aktarılan ve efsanevi Alev Çalan Bilge'nin ana kahraman olduğu bir masal. Profesyonel tarihçilerin bu masalı analiz ettiği ve tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda fikir birliğine vardıkları söyleniyor.

Item Story

Tarihin gördüğü göreceği en bilge olan, Alev Çalan Bilge olarak da bilinen Waxaklahun Ubah Kan'ın ve onun tarafından kurulan Hanan Pacha'da yaşayan kabilenin yükselip dağılmasını konu alan kronolojik sıralı bir hikayedir bu.

Diğer pek çok kadim hikayede olduğu gibi, yıldızların ve ayın gökyüzünü elinde tuttuğu, ejderhaların karaya hükmettiği ve Gece Lordunun da gece diyarını yönettiği bir çağda başlıyor.

O zamanki insanlar cahildi ve çorak topraklarda geziyorlardı. İlk Ateş Hükümdarı henüz doğmamıştı, o yüzden kimsenin henüz bir Önsezisi yoktu ve elementlerin gücüyle kontrol edilmekten başka çaresi de yoktu.

Bu durum, Waxaklahun Ubah Kan kızıl ve karanlık topraklardan Filojiston alevini getirene kadar devam etti. Ancak o zaman insanlık vahşi canavarlara karşı koyacak ve ejderhaları öldürecek gücü elde edebildi.

Zeki dinleyiciler, Bilge Waxaklahun Ubah Kan insan haliyle uğursuz ejderhaların pençelerinin arasından Filojiston alevini nasıl çaldı diye çoktan merak ediyorlardır.

Anlatacağım ilk hikaye tam olarak bu işte.

Efsanelere göre, çok ama çok uzun zaman önce kızıl ve karanlık topraklarda kanatlı bir ejderha yaşarmış. O ejderha, yanardağın büyük efendisinin Xiuhcoatl'ın soyundan geliyormuş.

Hikayenin bazı versiyonlarında, bu ejderhanın aslında Xiuhcoatl'ın ta kendisi olduğu söyleniyor ama böyle bir hatayı hangi anlatıcı neden yapar ki? Sonuçta, Xiuhcoatl'ı yenen kişinin ilk Ateş Hükümdarı olan Xbalanque'ın ta kendisi olduğunu unutmak gibi bir gaflete kim düşer ki? Bir hikayede olaylar nasıl o kadar erken bir noktada çözüme kavuşur?

Her neyse, yanardağın büyük efendisi derin bir uykuya daldığında bu kanatlı ejderha daha önce o efendiye ait olan hazineleri aldı ve kendisini yegane kral ilan etti.

O hazinelerin arasında en göze çarpıcı olanı "Ateş Fosforiti" idi. Bu, büyük yanardağın derinliklerindeki kadim ateşin oluşturduğu bir kristaldi, göz kamaştırıcı ışıklarla parıldayan ve sürekli değişen gökkuşağı renkleri gibi bir renge sahipti.

Bu parlaklığın altında, kanatlı ejderhanın kendisi de büyüleyici bir şekilde parlak görünüyordu.

"Bana bakın ve ne kadar güzel olduğumu görün! Işığım tüm dünyayı aydınlatıyor ve ben bu toprakların güneşiyim."

Dedi kanatlı ejderha. Ancak o bir güneş değildi ve güzelliği de Ateş Fosforitinin ışığının yansımasından başka bir şey değildi. Ayrıca, o ışık da içinde yaşadığı kızıl ve karanlık toprakları aydınlatmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Belki de Gece Lordunu gücendiren şey kanatlı ejderhanın bu kibriydi ki onu alt etmesi için Bilge Waxaklahun Ubah Kan'ı göndermişti. Ancak bu bazılarına az gelmiş olacak ki tanrılar onun yanında bir de şapşal Chaac'ı gönderdiler.

Bu ikili, Gece Lordunun koruması altında kızıl ve karanlık topraklara ulaştılar ve uzaktan o parlak kanatlı ejderhayı gördüler. Waxaklahun Ubah Kan'ın saldırmak için bir acelesi yoktu, oturup bambudan bir üflemeli boru yaptı ve tek bir atışta kanatlı ejderhayı gözünden vurdu.

Chaac tüm olanları neşeyle izledi ve tam kanatlı ejderhayı yakalamak için hücum edecekken Bilge onu durdurdu.

"Chaac, seni şapşal! Bir gözünü kör etmiş olsak da hâlâ sınırsız bir gücü var. Sen bu insani güçlerinle onunla baş edebileceğini mi sanıyorsun?"

Bilge Waxaklahun Ubah Kan daha iyi bir plan düşündü.

Yaralı kanatlı ejderha mağarasına dönüp saklandı ve Bilge Waxaklahun Ubah Kan ile şapşal Chaac doktor kılığına girerek mağaraya girdi.

"Tanrım! Bu ne ihtişam, bu ne parlaklık! Kendinizi görememeniz ve bu güzellikten herkesin mahrum kalması çok büyük bir eksiklik!"

Waxaklahun Ubah Kan onu bu şekilde övdü de övdü.

"Birkaç gün önce alçağın birisi beni gözümden vurup kör etti. O yüzden bu mağarada saklanmaktan başka bir çarem kalmadı."

"Tesadüfün bu kadarı artık! Biz gezgin doktorlarız ve göz hastalıkları konusunda uzmanız. Bence gözünüzün yerine parlak bir mücevher yerleştirirsek yeniden ışığı görebilirsiniz." dedi Bilge ve şöyle devam etti: "Sadece bununla da kalmayıp dişlerinizi ve pençelerinizi de mücevherlerle değiştirebiliriz. Böylece şu anda olduğunuzdan on kat daha parlak bir görünüme kavuşursunuz."

Bu sözleri duyan kibirli kanatlı ejderha on iki kat daha parlak olursa ne kadar güzel görüneceğini düşünmeden edemedi. Ayrıntıları düşünmeden hemen atlayıp bu teklifi seve seve kabul etti.

Böylece Bilge ve şapşal Chaac önceden hazırladıkları Tahıl Meyvesini çıkardı ve kanatlı ejderhanın gözlerini, dişlerini ve pençelerini Tahıl Meyvesi taneleriyle tek tek değiştirdi.

Zavallı kanatlı ejderha! Hem gözleri iyileşmedi hem de dolandırıldığının farkına vardığında o iki insanı yeme fırsatı kalmamıştı! En sonunda şaşkın ve sersem bir halde ölüp gitti ve Ateş Fosforiti de Waxaklahun Ubah Kan'ın eline geçti.

Şapşal Chaac hazineyi Gece Lorduna sunmaları gerektiğini düşündü ama Bilge Waxaklahun Ubah Kan'ın aklında farklı bir fikir vardı.

Bu topraklara hükmeden ejderhaların insanların çok daha ötesinde bir güce sahip olduklarını biliyordu ama insanlardan daha bilge değillerdi. Gücün sırrı ise o Ateş Fosforitinin içinde saklıydı.

Kırıp içini açtı ve kocaman bir güç dışarı doğru taştı. Bilge Waxaklahun Ubah Kan böylece ejderhaların gücünü, yani "Filojiston"u elde etti.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton