Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (VII)

Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (VII)
Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (VII)NameKüçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (VII)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, loc_fam_book_family_1051
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionCiltleme ve düzenleme oldukça özenli yapılmış fakat içindeki yazıların tamamı elle yazılmış. El yazısına bakılırsa kitabın birden fazla yazarı var. "Yazma eyleminin altında yatan anlamı buldum, sana da söyleyeyim. Yazıyorum, çünkü sana şunu demek istiyorum: Keşke sen de burada olsaydın."

Item Story

Zamanın dalgalarıyla boğuşurken, birçok nedenselliğin bir araya geldiği girdabın içinden geçerken, sayısız ipliği ilmek ilmek örerken çok şey kaçırdı. Hatta hayranı olduğu büyük cadının cenaze törenine bile katılamamış, tören sessizlik içinde sona ermişti.
Durum ne olursa olsun, küçük cadı karşısına çıkan tehlikeli zorlukları atlatarak ve her türlü saçmalığı yaşayarak gelmişti yaşlı cadının önüne. Aslında yaşadıkları hakkında söyleyecek pek bir şeyi olduğunu düşünmüyordu, geçmişe ait şeylerle ilgili neden bu kadar çok şey yazıldığını da anlayamıyordu. Nihayetinde en önemli şeyler cadının çay saati ve küçük cadının peşinde olduğu hedefti.
Aslında bunu daha yolculuğu başlamadan önce görmüştü. Kömür torbası kadar karanlık bir gökyüzünde -belki de bir mağarada, çünkü bildiğimiz üzere ikisi arasında bir fark yok- soluk bir ışık yayan ve dünyanın her yöne uzanan karanlığına direnen bir yıldız duruyordu. Evren gitgide soluklaştığında, güneş olarak bilinen yıldızlar da dahil olmak üzere tüm yıldızlar birer birer söndü ve herkes ona Akrep Yıldızı demeyi uygun gördü. Küçük cadı bunu bir çay saatinde duyduğunu hatırlıyordu ama aklında bu isimden başka bir bilgi kalmamıştı.
Sonunda küçük cadı, yaşlı cadının karşısına çıktı. Yaşlı cadı aslında her şeyin sonu geldiğinde bile yanmaya devam eden Akrep Yıldızıydı. Fakat alevi artık çok zayıflamıştı, sönmüş bir kor gibiydi. Küçük cadı onun solmuş bir dal gibi kuru ve kırılgan elini tuttu. Yaşlı cadının da bir zamanlar küçük cadı olduğunu, bu solgun ve narin ellerin bir zamanlar çay fincanlarını nasıl da zarifçe tuttuğunu hatırladı. Bu ellerle birçok büyü yapmış, sayısız dünyanın ateşini tutuşturmuştu.
Küçük cadı şunları söyledi:
"Görünen o ki kimse ateşin sönmesini istemiyor, bunu anlayabiliyorum. Ama bunun bir çaresi yok. Sen de oradaydın, en son vedalaştığımız zaman cadılar uzun yaşayan cadıların zamanla birçok şey kaybettiğini söylemişti. Onlar için yaşam, ölüm, sevgi ve nefret artık bir anlam ifade etmiyormuş. Fakat bu doğru değil. Bunlar sadece kendilerinden önce göçüp giden dostlarını teselli etmek için söylenen sözler. Aslında cadılar bu karanlık, umuttan yoksun dünyadaki her bir alev ve ışık zerresine, hatta bu alevlerin oluşturduğu gölgelere bile değer verirler.
"Bizimle boy ölçüşemeyeceğini söylerdin hep ama ben oldum olası senin aramızdaki en sevimli ve en güçlü cadı olduğuna inandım. Geride bir şey bırakmadığını söylerdin ama bize bıraktığın hikayelerde sayısız dünya var. Yüz yıl, hatta bin yıl geçse de astrolog bir cadının endişeyle beklediği kıyamet kopsa da uzun yaşayan tüm cadılar ölse de bu küçük dünyalardan yayılan küçük ışık hiçbir zaman sönmeyecek. Sen büyük cadıların en büyüğüsün, bizden çok daha büyüksün. Seni çok özlüyorum. Elveda."
Yaşlı cadı cevap vermedi, çünkü ondan geriye kalan tek şey boş bir kabuktu. Küçük cadının maceraları sırasında karşılaştıklarından farklı değildi bu kabuk. Hatta aynı temel malzemeden yapılmışlardı, tek farkı ise alevinin minik ışığıydı.
Böylece, küçük cadı yaşlı cadıyı yakan alevi aldı ve evine dönüş yolculuğuna çıktı. Her neyse, hikayeyi burada durduralım. Küçük cadının maceraları devam edecekti, çünkü yaşlı cadının ateşini evrene, zamanın her köşesine yaymaya karar vermişti.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton