Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (II)

Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (II)
Küçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (II)NameKüçük Cadı ve Sönmeyen Ateş (II)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, loc_fam_book_family_1051
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
Description"Yarısından fazlasını bitirmişsin ama hikayeyi arpa boyu bile ilerletememişsin! Niye sürekli olayın geçtiği dünyayı anlatıyorsun?" "Hem sen ne bileceksin ki? Bu yazdıkların dünyayı detaylandırmıyor ayrıca. Doğal bilimleri ve başka disiplinleri anlatıyor!"

Item Story

Ormanın derinliklerinde bir gece yarısıydı.
Küçük cadı, kan yeşili ayın altında süpürgesiyle süzüldü.
Kan yeşili, astrolojide büyük bir değişimin sembolüydü ancak bu değişimin uğurlu mu yoksa uğursuz mu olacağı belirlenemezdi.
Aslında o renk, bu dünyanın egemen ırkı olan Nefilim'i simgeler. Onlar tanrıların ve insanların çocuklarıydı. Kanları da insanların kırmızı kanı ile kutsal altın rengi kanın karışımıydı. Yeşil ay ışığını oluşturan gerçek sebepler ise ayın fiziksel yapısı, gezegen ile ay arasındaki mesafe, atmosfer saçılması ve diğer faktörlerdir.

Sonuç olarak küçük cadı kan yeşili ayın altında süpürgesiyle süzülüyordu. Sonra "falcı" olduğunu iddia eden genç bir kadınla karşılaştı.
"Bir cadının hizmetkarı olmak istiyorum." dedi genç kadın.
Fakat henüz bu konu üzerine düşünememişlerken küçük cadı genç kadına bir soru sordu: "Falcılar kaderi okuyabilirler mi?"
Falcı bu işin temel prensiplerini açıkladı. Özetle durum şöyleydi:
Bizim dünyamızda yıldızlar, insanların bağlı olduğu semavi iplerdir. Fakat diğer dünyalardaki astrolojik çalışmaların konuları; güneş tutulmalarının enerjileri, uyduların çeşitli ay enerjileri, gezegenlerin göksel yöneticilerinin irade enerjisi, uzaklardaki yıldızların saçılmış girişim enerjisi ve zifiri karanlık evreni kaplayan karanlık enerjidir. Bunlar elbette bizim gezegenimizi de etkilemektedir, ancak etkileri devasa gökyüzü örtüsü tarafından büyük ölçüde zayıflatılır. Bu nedenle, diğer dünyalarda astroloji bizimkinden çok daha soyut bir şekilde çalışılmaktadır.
Bu arada, diğer gezegenler gerçek gök cisimlerine "hükümdar", kuramlaşmış olanlara ise "farazi" adını verirler. Küçük cadının bulunduğu gezegen de bir istisna değildi.
Göklerden gelen iradeye biz de "hükümdar" diyoruz. Bu tür gezegenlerde bilinçli canlılar yaşar ve bu gezegenlerin sayısı yedidir, bu yüzden onlara "yedi hükümdar" denir. Farazi gök cisimlerinin sayıları ise bir, iki ve dört arasında değişir. Küçük cadının bulunduğu gezegen de muhtemelen farazi olabilirdi. Böyle bir dünyadaki "farazi" cisim "karanlık güneş" olur.
Astrologlar ve kahinler esasen gökyüzü örtüsü, evren, "hükümdar" ve "farazi" gök cisimleri üzerinde ağırlık hesaplamaları yaparak farklı dünyalar arasındaki farklı gelişim eğilimleri hakkında çıkarımlarda bulunurlar. Ancak gezegenimizin üzerindeki gökyüzü örtüsünün bağıl ağırlığı çok fazla olduğu için yalnızca örtü üzerinde araştırma yaparak oldukça hassas sonuçlar elde edebiliyoruz. Küçük cadı ve astroloğun bulunduğu dünyadakilerin ise tüm formülü incelemesi gerekiyor.

Küçük cadı, falcının anlattıklarını dinledikten sonra onun bilgi birikimi ve tekniğinden çok etkilendi.
Artık hizmetkarlık meselesini konuşabilirlerdi. Bir cadının hizmetkarı olmak demek onun büyüsünü paylaşmak anlamına geliyordu ve falcı, büyü sayesinde daha fazla sayıda kaderi okuyabilirdi. Ancak hizmetkar olmanın bazı öngörülemeyen yan etkileri de olabilirdi. Neler olacağını tahmin etmek zordu.
Evet! Kan yeşili ayın anlamı buydu işte: Uğurlu mu yoksa uğursuz mu olacağı belli olmayan büyük bir değişim. Gördün mü? Sonu aynı yere bağlandı. Konudan sapmadık!

"Üzgünüm fakat ben henüz büyük bir cadı değilim, o yüzden seni yardımcı büyücüm yapamam." dedi küçük cadı.
"Bir cadıyla sözleşme yapmanın başka bir yolunu biliyorum. Sanırım o yolu denemekten başka çaremiz yok." dedi genç kadın.
O gece kan yeşili ay ışığıyla aydınlanıyordu, ne tesadüftür ki aynı zamanda cadıların Gece Karnavalına denk gelmişti.

Bu arada, Gece Karnavalı kadim ve yasak bir ayindir. Efsaneye göre bu gecelerde cadıların büyü güçleri doruk noktasına ulaşır. Cadılar gizlice ayinler düzenler, kurbanlar sunar ve karnaval ateşini gece boyunca canlı tutarlar. Gece Karnavalı büyülü kıtanın uzak batı bölümünde unutulmuş olsa da bir nedenden ötürü ormanın derinliklerinde hâlâ yaşatılan bir gelenektir. Normalde bu yalnızca büyük ve büyük ötesi cadıların davet edildiği ve yalnızca onların başkalarını davet edebildiği bir etkinlikti.
Ama gerçekte, bir Karnavala katılmak bir cadının duyguları ve medeni durumuyla doğrudan ilişkiliydi.

Gelgelelim bazı bilinmeyen nedenlerden ötürü astrolog, cadılar hakkındaki her şeyi biliyordu ama cadı, astrologlar hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Sonuç olarak gidip Gece Karnavalına bir göz atmaya karar verdiler. Belki de "sönmeyen ateşi" bulamayan küçük cadının huzursuzluğuna iyi gelecekti.

Kan yeşili ayın altında, büyük cadılar ateşin etrafında dans ediyorlardı.
Küçük cadı ve genç astrolog, yoğun bulutların bile yanlarında seyrek kaldığı ve karnaval ateşinin bile aydınlatamadığı gür ağaçların gölgesine saklandılar.

"Yalnızca kadim ve yasak karnaval gecesinin sabahına, şafağın ilk ışıklarıyla birlikte büyük cadıların ayrılacağı zamana kadar beklememiz gerekiyor."
"Gri korların içinde hiç sönmeyen bir alev var. Bir ölümlünün bu alevi alıp sunması bir cadıyla sözleşme imzalamasına eşdeğerdir." dedi genç kadın.
"Bu yöntem her zaman işe yarar mı?" diye sordu küçük cadı.
"Bir cadı bazen sözleşmeyi reddedebilir ancak cadılar medyumları çok severler, hem ben de korkunç bir canavara dönüşmekten korkmuyorum zaten." diye yanıtladı genç kadın hevesli sesiyle.
"Öyleyse 'sönmeyen ateş' bu olmalı, değil mi?" Küçük cadının aklına karanlık düşünceler geldi. "O alevi ben alsam nasıl olur?"

Ve kan yeşili ay ışığının altında, büyük cadılar şarkılar söylediler:
"Her şey bir cadının operasıysa ancak,"
"Yoktur hiçbir gerçek, uğruna yas tutulacak."
"Şenliğimiz artık ulaşmıştır amacına."
"Bu hikaye bitmeyecek burada,"
"Her gece cadıların gecesi olacak daima."

Küçük cadı, gölgelerin arasından dinledikçe içinde bir utanç duygusu kabardı. Bu utancının sebebi; öğretmeninin, okul müdürünün ve eğitmenlerinin oradaki büyük ve büyük ötesi cadıların arasında olabileceğinden endişe etmesi değildi. Okuldaki herkesi tanıyordu ve orada tanıdığı kimsenin olmadığından emindi.
Bu arada, gittiği okulda her ne kadar öğretmenlerin ve öğrencilerin yönetimine dair resmi kurallar rahat olsa da aynı yaştaki öğrenciler birbirlerine karşı sıralamaya sokulurdu. Aynı zamanda, farklı öğretmenlerin öğrencileri de sınıf dışında etkileşime geçme hakkına sahiptiler. Bu sistemin ortaya çıkışı çok uzun zaman önce Batılı cadıların yükselişine kadar uzanmaktadır. Birbirleriyle gizli lanetleri ve ayinleri paylaşmaktan çekinmediler ve böylece Batılı cadıların gücü o günlerde hızla arttı. Tabii küçük cadının bağlı olduğu cemiyet, Batılı cadıların doğrudan devamıydı. Bu arada bu tanıtım yazısı, kesinlikle daha önce dünyanın bu kısmını kurgulamayı unuttuğum için eklenmedi.

Hikayeye geri dönelim. Küçük cadı falcıya şöyle dedi:
"Madem elimize böyle bir fırsat geçti, o halde göster cesaretini! Yarın gün aydınlandığında o ateşi al. Şansın yaver gitmez de canavara dönüşürsen işini hızlıca bitiririm. Acı çekmezsin."
Genç kadın bu arkadaşlığı onurlandırmak için çok değer verdiği kristal küreyi küçük cadıya hediye etti.
"Bu kristal küre, kaderde yazılı tüm yollar için sevinç duyar ve henüz ortaya çıkmamış trajediler için kalp kırıklığı yaşar. Bir gün yolunu kaybetmiş gibi hissedersen küreden senin kahinin olmasını iste!"

Aslında bu kürenin ardında bir hikaye var. O hikaye...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton